25 Temmuz 2013 Perşembe

Diyarbakır'ın Fethi 27 Mayıs 639

İslamiyet açısından elbetteki tüm fetihler çok önemlidir ama Diyarbakır'ın fethi hem stratejik ve hemde ideolojik olarak diğer fetihlerden daha üstündür.

Stratejik olarak fethi inceler isek; İslam dininin gelişmesi, Anadolu'ya oradan da Balkanlara ulaşması gerekiyordu, bu sebep ile en büyük kilit Diyarbakır idi ve burası fethedilmeliydi.

İdeolojik olarakta Peygamber efendimize yıllar öncesinden Cebrail tarafından haber verilmiş olması ve bu fethi Efendimiz ashabına bildirmesi en büyük ideolojik sebep idi.


Fetih hakkında Abdullah SİZER hocanın o güzel hutbesini aşağıda paylaşıyorum ve hutbenin ardından fethin nasıl gerçekleştiğine dair kısa bir makale yayınlayacağım.

Aziz Müslümanlar,
Miladi 627 senesi… Hz. Peygamber (asm) ve ashabı saldırı hazırlığındaki Mekkelilere karşı Medine’yi müdafaa için hendek kazıyorlardı. Üstelik türlü yokluklara, uykusuzluk ve açlığa rağmen… Kazı esnasında sert bir taşa rast geldiler. Üç balyoz darbesiyle taş parçalanmış her vuruşta saçılan kıvılcımların aydınlığında yıllar sonrası bir film karesi gibi Cebrail as tarafından Efendimize gösterilmişti. Bu bir mucizeydi. İran, Şam ve Bizans sarayları Efendimize gösterilmiş ve buraların Müslümanlar tarafından fethedileceği müjdelemişti. Allah Resulü bu sevindirici haberi ashabıyla paylaştı, onlar da mutlu oldular.  

Bu olayın üzerinden çok zaman geçmemişti ki Efendimizin gaybi ihbaratları, ashaba verdiği müjdeler bir bir gerçekleşmeye başladı. Hz. Ömer’in hilafeti devrinde önce İran fethedildi. Şam da alındıktan sonra sonra sıra Bizans’a geliyordu. İlk hedef, Bizans’ın kalbi, sınır boylarındaki en önemli kenti Diyarbakır’dı. Hz Peygamberin hendek günü verdiği müjdenin üçüncü ayağı 639’da gerçek oluyordu. Zira aylar süren meşakkatli bir muhasara sonrasında iman gücü galebe çalıyor, tarihler miladi 27 Mayıs 639’u gösterdiğinde Diyarbakır, kapılarını İslam’a açıyordu. Şehir alındığında feth-i mübîne tanıklık eden sahabeler, 12 sene öncesini yani Hendek gününü birbirlerine hatırlatıyor “Sadeka Resulallah” yani “Allah Resulü doğruyu söyledi” diyerek Allah’a hamd ediyorlardı.

Muhterem Cemaat,
İlkler önemlidir. Diyarbakır’ın fethi ilk olduğu kadar, bazı yönleriyle tek olma özelliği de gösterir. Bir defa, bu fetihle Diyarbakır, Anadolu’nun İslam’a açılan ilk büyük kapısı oluyordu. Bir fetih düşünün ki asr-ı saadetten sadece yedi sene sonra ve sahabe eliyle gerçek oluyor. Bir fetih düşünün ki ordusunda Halid Bin Velid, Muaz Bin Cebel gibi büyük sahabiler birer nefer olarak duruyor, muştusu Medine’de sevinç dalgaları estiriyor. Ömer’e, Osman’a, Ali’ye, Bilâl’e, cennetle müjdelenen büyük sahabelere kıvanç vesilesi oluyor… Ülkemizde Asr-ı Saâdetle münasebeti bu kadar yakın ikinci bir şehir yoktur. Diyarbakır’ın fethi bu sebeple büyük bir olaydır. Sahabenin Diyarbakır’ı fethetmekle kalmayıp bu şehri bayındır kılması, gerek şehrin yönetiminde gerekse halka İslam’ı öğretmede aktif roller üstlenmesi, en sonunda bu şehri terk etmeyip bu aziz toprağa gömülerek ebediyete kadar burada kalmayı tercih etmeleri Diyarbakır’a “Sahabe Şehri” hüviyeti kazandırmış, bu güzellik Anadolu’da başka bir şehre nasip olmamıştır.  

Muhterem Müminler,
Sahabe, sadakat ve vefanın, kahramanlık ve adanmışlığın yazılmış birer destanıdır. Allah’ın adını yüceltmek, insanları İslam’ın huzur dolu iklimiyle buluşturmak adına yerlerini yurtlarını bırakıp adeta kıtalar dolaşmaları bunu gösterir. Yüze yaklaşan yaşına rağmen Ebu Eyyub el Ensari’yi İstanbul’ önlerine kadar götüren, Peygamberimizin halasını Kıbrıs adasına, Halid bin Velid’in oğlu Hz. Sülayman’ı Diyarbakır önlerine sürükleyen daha başka ne olabilirdi ki? O halde bize düşen, birçok peygamber ve sahabeyi bağrında barındıran Diyarbakır’ın bu aziz değerlerine sahip çıkmak, sahabe kültürüyle yoğrulmak onlarla yeniden bütünleşmek olmalıdır. 

Değerli Kardeşlerim
Sahabeler aynı zamanda, bulundukları kentlerin manevi bekçileridirler. Nitekim Sevgili Peygamberimiz bir hadislerinde “…Benim ashabım, ümmetim için bir emniyettir” buyurmaktadır. Diyarbakır’ın eksilmeyen bereketi, sahabe eliyle fethedildikten sonra bir daha küffarın eline düşmemesi, işgale dahi uğramaması bunu göstermektedir. Bu yüzden bütün mesele sahip olunan güzellikleri idrak etmek ve ona yakışır yaşam kültürü edinmektir.  

Hutbemi burada sonlandırırken 27 Mayıs fetih gününüzü tebrik ediyor, canları pahasını bu aziz kenti İslam’a açan sahabe efendilerimizi minnet ve şükranla anıyorum.

Fetih Sırasında Yaşanan İlginç Olay
Henüz Mekke'nin fethinin üzerinden 9 yıl geçmişti. Müslümanların başında Halife Hz. Ömer vardı.

Halifenin emri ile yaklaşık 8 bin kişilik bir ordu kuruldu ve Bizans'ın sınırındaki en büyük kalesi durumunda olan Diyarbakır'a yola çıktı.

Ordunun başında Halid Bin Velid surların dibine kadar ilerlerler. Surların geçide izin vermeyişi yüzünden bir hayli meşakkatli bir hal alır bu fetih. İslam ordusu surlardan az bir mesafe geri çekilir ve 4 kapıyıda gözlem altında tutar ve kaleye giriş için bir yer, bir yol ararlar.

Ordunun yiyeceği azalır yiyecek sıkıntısı baş gösterir. Şimdiki Dicle Üniversitesi Camiinin olduğu yerde çadırlar ile kamp kurarlar ve beklemeye başlarlar. Orduda kişi başına 1 ekmek düşer herkes o ekmeği 1 güne bölerek onunla karınlarını doyururlar. Halid Bin Velid ekmeğinin kalan bir bölümünü gece uyurken yatağının yanına koyar ve sabah kalktığında ekmeğin bıraktığı yerde olmadığını görür, bu olay bir kaç gece tekrarlanır. Halid Bin Velid merak eder bu ekmeği alanı. Yine bir gece aynı yere bırakır ekmeğini ve uyuyormuş gibi yapar ve beklemeye başlar birde ne görsün bakar ki çadıra dişi bir köpek girip ekmeği alıp tekrar dışarı çıktığını. Köpeği takip eder ve birde bakarki köpek surların dibinde bir oyuktan içeri giriyor. Hemen kendiside o oyuktan içeri girer ve surların içinden çıkar.  

Halid Bin Velid tekrar kamp kurdukları yere gelip arkadaşlarına olan biteni anlatır. Sahabe arasından 30 sahabe seçilir ve ordu hazırlanır.

Ordu surların etrafına savaş durumu alır ve surun 4 kapısını tutarlar. 30 kişilik seçilmiş sahabe sadece kılıçlarını alıp surun dibindeki oyuktan içeri girer ve 4 kapıyıda açıp İslam ordularının içeri girmesini sağlarlar.

Bu seçkin sahabilerin çoğu bu kapıları açma sırasında şehid ediliyor.

Böylelikle Diyarbakır İslam'a kapılarını açıyor ve o gün bu gündür Ezan-ı Muhammed Diyarbakır semalarında susmadı ve kıyamete kadar da susmayacak..

0 yorum:

Yorum Gönder